Neden Türkçe ibadet etmiyoruz ?

Uyanis

New member
Neden Türkçe İbadet Etmiyoruz? Sosyal Yapıların Sessiz Dili

Bir sabah camide saf tutarken, yanımdaki yaşlı bir teyzenin kulağına eğilip “ne dediğini anlayabiliyor musun?” diye sorduğumda, hafifçe gülümsedi ve “kalbim anlıyor yavrum, ama aklım yetişemiyor” dedi. O an içimde bir şey koptu. İbadet, insanın hem kalbiyle hem de aklıyla katıldığı bir eylem değil miydi? Peki neden çoğumuzun diliyle değil, anlamadığı bir dille konuşmak zorunda kalıyoruz? “Neden Türkçe ibadet etmiyoruz?” sorusu sadece bir dini tartışma değil; aynı zamanda toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi sosyal yapılarla iç içe geçmiş derin bir meseledir.

Dil ve Dindarlık Arasındaki Uzaklık: Toplumsal Bir İnşa

İbadet dili sadece dinin değil, aynı zamanda iktidarın da bir yansımasıdır. Arapça, İslam’ın kutsal metinlerinin dili olduğu için evet, saygı duyulur. Ancak ibadet dili olarak Arapçanın zorunluluğu, dini bir gereklilikten çok tarihsel bir egemenliğin mirasıdır. Bu miras, özellikle kadınlar ve alt sınıflar üzerinde sessiz bir dışlama mekanizması oluşturmuştur. Çünkü anlamadan tekrar eden sözler, bir grubun dini bilgi üzerindeki tekeline zemin hazırlamıştır.

Üst sınıflar, dini eğitime erişimi ve Arapça öğrenme imkânını elde ederken; alt sınıflar “iman eder ama bilmez” konumunda kalmıştır. Kadınlar, özellikle kırsal bölgelerde, eğitim imkânlarının sınırlılığı nedeniyle dini metinleri anlamakta zorlanmış; bu da dini pratiklerde pasif bir konuma itilmesine neden olmuştur. Oysa ibadet, herkesin eşit katılımıyla anlam kazanır.

Kadınların Sessizliği: Dilin Dışladığı İnanç

Kadınların dini mekânlardaki konumu tarih boyunca “aracılı” olmuştur. Kadınlar çoğu zaman camilerin kenarında, arkada, perde arkasında veya evde dua eden kişiler olarak resmedilmiştir. Dil de bu aracılı konumun devamını sağlamıştır. Türkçe ibadet etmemek, kadınların dini özne olma hakkını kısıtlayan bir bariyer olmuştur.

Bir kadın için ibadet sırasında anlamadığı bir dili tekrar etmek, çoğu zaman “susmayı öğrenmenin” dini biçimidir. Toplumsal cinsiyet rolleri, “kadın sessiz olmalı, sorgulamamalı” kalıbını güçlendirirken; ibadet dili bu kalıbın meşrulaştırıldığı bir alan haline gelmiştir. Türkçe ibadet, kadınların dini alanda bilinçlenmesini ve kendi inançlarını sorgulama hakkını geri kazanması anlamına gelir. Bu yüzden, Türkçe ibadet talebi yalnızca “anlamaya” değil, “var olmaya” dairdir.

Erkeklerin Çözüm Arayışı: Dinin Anlamını Yeniden İnşa Etmek

Toplumsal cinsiyet rollerine rağmen, birçok erkek de bu dil meselesinin farkında. Erkekler genellikle “çözüm üretme” rolüyle yetiştirildikleri için, bu tartışmada duygusal değil, pratik bir noktadan yaklaşırlar: “Eğer herkes Türkçe anlasa, daha bilinçli ibadet etmez mi?” diye sorarlar. Bu yaklaşım önemlidir çünkü mesele yalnızca bir “kadın sorunu” değil, kolektif bir bilinç sorunudur.

Bazı imamlar ve din adamları, dua ve hutbelerin Türkçe açıklamalarının yapılmasını desteklemekte, cemaatin daha bilinçli katılımını teşvik etmektedir. Ancak hâlâ geniş bir kesim, “dil değişirse kutsallık bozulur” endişesiyle direnir. Oysa kutsallık, dilde değil; niyette, anlamda ve ortak bilinçte yaşar. Erkeklerin bu konuda öncü rol oynaması, dini dilin demokratikleşmesi için bir adımdır.

Sınıf Faktörü: Anlayanla Anlamayan Arasındaki Görünmez Duvar

İbadet dili meselesi, sınıfsal ayrımların da bir aynasıdır. Eğitimli, şehirli, ekonomik olarak güçlü kesimler Arapçaya erişim sağlayabilirken; kırsal veya işçi sınıfı mensupları için bu dil, “uzmanların” alanı olarak kalmıştır. Bu durum, dini bilgiye erişimi sınırlayarak, “din üzerinden bilgi tekeli” oluşturan bir yapı yaratmıştır.

Bir işçi ya da köylü, Kur’an’ı kendi dilinde anlayamadığında, dini yorumlama hakkını da kaybeder. Bu durumda ibadet, bireyin Tanrı’yla doğrudan iletişimi olmaktan çıkar; bir aracının yönlendirmesiyle yapılan bir ritüele dönüşür. Türkçe ibadet, bu hiyerarşiyi kırma potansiyeline sahiptir. Çünkü herkesin anladığı bir dilde dua etmek, inancın özündeki eşitlik fikrini yeniden canlandırır.

Irk ve Kimlik Boyutu: Dinin Evrenselliği mi, Kültürel Tekeli mi?

Arapçanın ibadet dili olarak kabulü, İslam’ın evrenselliğiyle değil, Arap kültürünün merkezi konumuyla ilgilidir. Türk, Kürt, Fars, Boşnak ya da Endonezyalı milyonlarca Müslüman, ibadetlerini anlamadığı bir dilde yaparken “tek din, tek dil” fikri altında kültürel çeşitliliğini yitirmektedir. Türkçe ibadet talebi, bu kültürel tekele karşı çıkan bir eşitlik mücadelesidir.

Irksal çeşitliliğe sahip toplumlarda, ibadet dili kimliklerin bastırılmasının da bir aracı olabilir. Oysa İslam’ın özü, her insanın kendi diliyle Allah’a yönelmesini meşru görür. Bu açıdan bakıldığında, Türkçe ibadet yalnızca bir “çeviri talebi” değil, kültürel kimliğin yeniden sahiplenilmesidir.

Birlikte Düşünmek: İbadetin Anlamına Dönüş

Belki de asıl mesele, “hangi dilde ibadet ettiğimiz” değil; “ibadetin ne kadarını hissedip ne kadarını anladığımız”dır. Kadınların duygusal derinliği, erkeklerin çözüm arayışı, alt sınıfların eşitlik talebi ve farklı etnik grupların kimlik mücadelesi… Hepsi aynı noktada buluşuyor: Anlamak istiyoruz.

Türkçe ibadet etme düşüncesi, kutsala karşı değil; kutsalın insana daha yakın olma arzusudur. Bu arzuyu reddetmek, toplumsal yapının kendi içindeki eşitsizlikleri görmezden gelmektir. Çünkü anlamadan edilen dua, içi boş bir ses; anlayarak edilen dua ise bilinçli bir eylemdir.

Forum Tartışması İçin Son Söz

Belki de sormamız gereken soru şu: “Tanrı bizi anlamamız için mi yarattı, yoksa sadece tekrar etmemiz için mi?” Kadınlar, erkekler, gençler, yaşlılar, hepimiz kendi dilimizde anladığımız bir ibadeti hak ediyoruz. Dinin özüne sadık kalmak, anlamı korumakla mümkündür; dili kutsallaştırmakla değil.

Peki siz ne düşünüyorsunuz? Türkçe ibadet, dini değeri azaltır mı yoksa inancı güçlendirir mi? Hangi sosyal yapıların bu konuda sizi etkilediğini fark ettiniz mi? Gelin, bu kez gerçekten “anlaşarak” konuşalım.