Geçiş döneminde hangi eserler verilmiştir ?

Optimist

New member
[color=] Geçiş Döneminde Hangi Eserler Verilmiştir? Ah, Hangi Eserler!

Selam forumdaşlar! Bugün sizlere geçmişin tozlu sayfalarına ve kitap raflarındaki unutulmuş eserlerine eğlenceli bir bakış atacağım. Geçiş dönemi... Hani şu, hepimizin hayatında bir dönüm noktası olur ya, “Ah, ne zaman geçeceğim bu dönemi” dediğimiz, ama geçtikten sonra "Keşke biraz daha kalsaydım" diyeceğimiz o meşhur dönem. İşte, edebiyatımızda da böyle bir dönem var ve bu dönemde yazılmış eserler tam da o “ne yapacağımı bilemiyorum ama bir şey yapmam lazım” havasını taşır.

Hadi gelin, geçiş döneminin eserlerine mizahi bir gözle bakalım. Eserlerin karakteristik özelliklerinden, erkeklerin çözüm odaklı ve stratejik bakışlarından, kadınların ise empatik ve ilişki odaklı bakışlarından nasıl esinlendiklerini inceleyelim. Bu yazıyı okurken gülümsemeyi unutmayın, çünkü geçiş dönemi dediğimiz şey aslında hiç de o kadar ciddi bir mesele değil… Gerçekten de değil!

[color=] Geçiş Dönemi Eserleri ve Onların Hikâyesi

Geçiş dönemi eserleri, aslında çok ilginç bir gruptur. Zamanın ruhunu yansıtan bu eserlerde genellikle bireysel bunalımlar, toplumsal değişim ve kimlik arayışları ön planda olur. Ne var ki, şairlerin ve yazarların geçiş dönemi eserlerine bakarken şunu fark edersiniz: Her biri birer “ne yapmak istediğini bilmeyen ama yine de bir şeyler yapmak zorunda olan” karakterler gibi…

Mesela, Reşat Nuri Güntekin’in Acımak adlı eseri. Ah, bu eser tam da geçiş dönemi ruhunun yansımasıdır! Ne tam olarak roman, ne de tam bir hikâye… Her ikisi arasında sıkışmış, ne olacağı belli olmayan bir durum. Hani erkeklerin iş hayatındaki “bu projeyi çözelim” bakış açısıyla kadınların “acaba biz buraya ne anlam katabiliriz?” tavırlarının karışımını andırır. İşte, Acımak da böyle bir eser. Erkek gibi stratejik, ama kadın gibi empatik bir yaklaşım var. Karakterler acıma duygusuyla yüzleşirken, bir yandan da içsel bunalımlarla baş etmeye çalışıyorlar.

Ama işin ilginç tarafı, geçiş döneminin eserleri tam olarak çözüm odaklı değildir. Yani sonuçları kesinlikle değiştiremezsiniz. Evet, bir yazar geçiş döneminde "bunu yazdım, işte çözüme kavuşturduğum nokta" diye düşünmemiştir. Çünkü geçiş dönemi demek, çözüm değil; süreç demek! Ne zaman çözüm arayacaksınız ki? Hep bir arayış, hep bir "acaba doğru yolda mıyım?" tavrı…

[color=] Erkeklerin Çözüm Arayışı, Kadınların İlişkiyi Kurtarma Çabası

Şimdi biraz mizah yapalım, ne dersiniz? Geçiş dönemi eserlerine göz attığınızda, erkeklerin çözüm odaklı bakış açıları tam da bir mühendis gibi kendini gösterir. Hani “Sorun varsa, çözüm bulalım” diyen adamlardan söz ediyorum. Geçiş döneminde erkek yazarlar da bu mantıkla hareket ederler. Eserleri yazarken, bir çözüm bulmak ve olayı bir şekilde “halledebilmek” isterler. Hani bizdeki o “Ya sorun yok, çözüme kavuştururuz” tavrı vardır ya, işte o!

Mesela, bir bakarsınız Orhan Kemal'in İnce Memed eserinde, tam da bir adamın, toplumdaki adaletsizliklere karşı stratejik bir yaklaşım sergileyerek çözüm arayışını görürsünüz. Erkek bakış açısının özüdür bu: Problem varsa, çözüm de bulunur! Ya da bir Selim İleri’nin İstanbul'u Dinliyorum adlı eserine bakın; sorunlara stratejik bir bakış açısıyla yaklaşır. Yani erkeklerin çözüm odaklı bakış açısı bir şeyleri netleştirir.

Ama ya kadınlar? Kadınların yaklaşımı ise tam tersi! O kadar empatik ve ilişki odaklıdır ki, bazen çözüm yerine "Nasıl daha iyi hissedebilirim?" sorusu ön planda olur. Kadınların ilişkilerindeki o gözlemler ve duygusal derinlik, geçiş dönemi eserlerinin alt metninde saklıdır. İşte, Kadın karakterlerin hikayelerine bakarken bu yaklaşım hep ön planda olur: “Ben burada ne hissediyorum, ben burada nasıl daha iyi bir insan olurum?” Kadın bakış açısı, eserin duygusal yanını öne çıkarır.

Geçiş dönemi eserleri de aynı şekilde, bir çözüm önermezler. Erkekler çözüm arayacakken, kadınlar o çözüme dair duygusal bir çözüm arayışına girerler. Kadın bakış açısının eserdeki derinliğiyle çözüm bulma meselesi daha çok içsel bir yolculuğa dönüşür.

[color=] Geçiş Dönemi Eserleri ve Çatışma Teması

Geçiş dönemi eserlerinin ana teması çatışmadır. Birey ile toplum arasındaki çatışma, içsel bunalımlar, dışsal etkenlerle savaşan bir birey ve ona yaklaşan sosyal bir çözüm… Ama çatışmanın nereye gideceği belli değildir. Çünkü, hani biz de bu dönemde hep “Çatışma bitse de bir çözüm olsa!” diye düşünsek de, aslında çözüm arayışları sonuçsuz kalır. Erkek karakterler için bu çatışma bir meydan okumadır. Kadın karakterler içinse, “acaba bu çatışmadan kimse daha fazla zarar görmesin?” sorusu bir tür savunmadır.

Öyle ki, geçiş dönemi edebiyatı bu çatışma temasıyla adeta bir “kendi kimliğini bulma” yolculuğuna çıkar. Bu yolculuk da bazen romantizmle, bazen realizmle, bazen de bambaşka bir duygusal katmanla yapılır.

[color=] Tartışmaya Açık Sorular: Geçiş Dönemi Eserlerinde Karakterlerin Stratejileri Nasıl?

Şimdi sizleri düşünmeye davet ediyorum, forumdaşlar! Geçiş dönemi eserlerinde erkek karakterlerin çözüm odaklı yaklaşımları ve kadın karakterlerin duygusal bakış açıları nasıl birbirine karışıyor? Geçiş döneminin eserlerinde bu iki bakış açısının kesişimi sizce ne gibi sonuçlar doğuruyor? Sizin için bu eserlerde “çözüm” değil de “bunalım” daha mı ön plana çıkıyor?

Hadi bakalım, hep birlikte tartışalım ve bu geçiş dönemi eserlerinin üzerindeki örtüyü kaldıralım!