Sinirli Olmak Huy Mu?
Arkadaşlar, bu akşam size bir hikâye anlatmak istiyorum. Hepimiz çevremizde “sinirli” olarak bilinen birine rastlamışızdır. Kimimizde bu bir anlık parlamadır, kimimizde ise sanki karakterin değişmez bir parçası… Ben de bu soruyu düşündüğümde aklıma, yakın çevremde yaşanmış bir olay geliyor. Belki bu hikâye üzerinden hep birlikte tartışır, sinirli olmanın gerçekten huy mu, yoksa değişebilir bir şey mi olduğuna kafa yorarız.
Bir Baba, Bir Anne ve Bir Çocuk
Mahallede Mehmet abi vardı. Ellili yaşlarında, disiplinli bir adam. Esnaftı; işini titizlikle yapardı. Ama en çok dikkat çeken yönü çabuk parlamasıydı. Küçük bir aksilikte bile sesi yükselirdi. “O sinirli huyu babadan kalma” derlerdi. Mehmet abi de kendi davranışlarını bazen böyle açıklardı: “Benim huyum bu, değiştiremem.”
Eşi Ayşe abla ise tam tersiydi. Sakin, sabırlı, empati dolu… Evin içinde Mehmet abinin öfkesini dengeleyen taraf hep o oldu. Oğulları Emre ise tam arada kalmış gibiydi; bazen babasının sinirli yanını alır, bazen annesinin anlayışlı tarafını gösterirdi.
Gündelik Hayattan Bir Sahne
Bir gün Emre, okuldan eve geç geldi. Telefonu da şarjı bittiği için açmamıştı. Eve girer girmez Mehmet abi öfkeyle patladı:
– “Nerede kaldın sen? İnsan bir haber vermez mi?”
Emre şaşırdı, sustu. Çünkü babasının ses tonunu duyunca vereceği her cevabın yangını büyüteceğini biliyordu. O sırada araya annesi girdi:
– “Mehmet, bir dur. Önce dinleyelim. Belki başına bir şey geldi.”
Ayşe abla söze empatiyle yaklaşırken, Mehmet abi çözüm arıyordu ama sinirinin gölgesinde. Aslında kalbinde endişe vardı, ama bu endişe öfke kılığına bürünmüştü.
Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Yaklaşımı
Burada fark netti. Mehmet abi için mesele, “Nasıl bir sistem kurarsam oğlum eve zamanında gelir?” sorusuna indirgenmişti. Onun çözümü, sıkı kurallar ve disiplin. Yani tipik erkek stratejik bakışı.
Ayşe abla içinse mesele, “Emre’nin geç kalmasının ardında nasıl bir duygu var?” sorusuydu. Acaba çocuk utanıyor mu, korkuyor mu, yoksa bir şeye mi takıldı? Kadın bakışıyla olay, ilişkiyi onarmak ve iletişimi güçlendirmek üzerineydi.
Sinirin Arkasındaki Gerçek
O gece yemek masasında konuşma devam etti. Mehmet abi öfkesinin aslında kaygıdan geldiğini itiraf etti:
– “Ben sana kızmadım oğlum, korktum. Bir şey oldu sandım.”
Emre ise babasının ses tonunu duyunca hissettiklerini anlattı:
– “Ben de kızgınlığını görünce sustum baba. Çünkü bana kızgın olduğuna inandım.”
İşte tam burada önemli bir noktaya geldik: Sinirlilik çoğu zaman doğrudan bir huy değil, bastırılmış bir duygunun maskesi olabiliyor. Kaygı, korku, hatta sevgiden doğan bir sahiplenme… Ama dışarıya yansıması öfke olunca, insanlar bunu “değişmez bir huy” gibi etiketleyebiliyor.
Hikâyeden Çıkardığımız Ders
Bu hikâyeden şunu anlıyoruz: Sinirli olmak illa ki değişmez bir özellik değil. Evet, bazı insanlar mizacı gereği daha çabuk parlayabilir. Ama iletişim, empati ve farkındalıkla bu parlamalar azalabilir. Mehmet abi fark ettikçe, Emre’ye öfke değil, kaygısını anlatmayı seçtikçe, evdeki hava da değişti.
Erkeklerin stratejik yaklaşımıyla “kurallarla önlem alalım” demesi değerli olabilir. Ama kadınların empati dolu bakışı olmadan o strateji kuru bir disipline dönüşür. Asıl denge, bu iki bakışın birleşiminde yatıyor.
Forumdaşlara Açık Sorular
Şimdi sizlere sormak istiyorum:
– Sizce sinirli olmak gerçekten değişmez bir huy mu, yoksa öğrenilen bir davranış biçimi mi?
– Çevrenizde “sinirli” diye tanımladığınız biri varsa, onun öfkesinin arkasında hangi duygular saklı olabilir?
– Erkeklerin stratejik bakışıyla kadınların empatik yaklaşımı birleşirse, öfke kontrolü konusunda nasıl bir yöntem ortaya çıkardı?
Son Söz: Hepimiz Aynı Masadayız
Mehmet abi, Ayşe abla ve Emre’nin hikâyesi aslında hepimizin hikâyesi. Hepimiz bir şekilde öfkeye tanıklık ediyoruz. Kimi zaman kendi öfkemize, kimi zaman başkasınınkine… Ama mesele öfkenin olup olmaması değil, onunla nasıl başa çıktığımız.
Sinirli olmak huy gibi görünebilir, ama bizler değişebilen, öğrenebilen varlıklarız. Belki de mesele, “Ben böyleyim” demekten çok, “Ben değişebilirim” diyebilmektir.
Şimdi sizden ricam, kendi hikâyelerinizi paylaşmanız. Sizce sinirlilik ne kadar huy, ne kadar öğrenilmiş davranış? Gelin bunu birlikte tartışalım, çünkü belki de en iyi cevaplar bu forumun içten sohbetlerinde saklı.
Arkadaşlar, bu akşam size bir hikâye anlatmak istiyorum. Hepimiz çevremizde “sinirli” olarak bilinen birine rastlamışızdır. Kimimizde bu bir anlık parlamadır, kimimizde ise sanki karakterin değişmez bir parçası… Ben de bu soruyu düşündüğümde aklıma, yakın çevremde yaşanmış bir olay geliyor. Belki bu hikâye üzerinden hep birlikte tartışır, sinirli olmanın gerçekten huy mu, yoksa değişebilir bir şey mi olduğuna kafa yorarız.
Bir Baba, Bir Anne ve Bir Çocuk
Mahallede Mehmet abi vardı. Ellili yaşlarında, disiplinli bir adam. Esnaftı; işini titizlikle yapardı. Ama en çok dikkat çeken yönü çabuk parlamasıydı. Küçük bir aksilikte bile sesi yükselirdi. “O sinirli huyu babadan kalma” derlerdi. Mehmet abi de kendi davranışlarını bazen böyle açıklardı: “Benim huyum bu, değiştiremem.”
Eşi Ayşe abla ise tam tersiydi. Sakin, sabırlı, empati dolu… Evin içinde Mehmet abinin öfkesini dengeleyen taraf hep o oldu. Oğulları Emre ise tam arada kalmış gibiydi; bazen babasının sinirli yanını alır, bazen annesinin anlayışlı tarafını gösterirdi.
Gündelik Hayattan Bir Sahne
Bir gün Emre, okuldan eve geç geldi. Telefonu da şarjı bittiği için açmamıştı. Eve girer girmez Mehmet abi öfkeyle patladı:
– “Nerede kaldın sen? İnsan bir haber vermez mi?”
Emre şaşırdı, sustu. Çünkü babasının ses tonunu duyunca vereceği her cevabın yangını büyüteceğini biliyordu. O sırada araya annesi girdi:
– “Mehmet, bir dur. Önce dinleyelim. Belki başına bir şey geldi.”
Ayşe abla söze empatiyle yaklaşırken, Mehmet abi çözüm arıyordu ama sinirinin gölgesinde. Aslında kalbinde endişe vardı, ama bu endişe öfke kılığına bürünmüştü.
Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Yaklaşımı
Burada fark netti. Mehmet abi için mesele, “Nasıl bir sistem kurarsam oğlum eve zamanında gelir?” sorusuna indirgenmişti. Onun çözümü, sıkı kurallar ve disiplin. Yani tipik erkek stratejik bakışı.
Ayşe abla içinse mesele, “Emre’nin geç kalmasının ardında nasıl bir duygu var?” sorusuydu. Acaba çocuk utanıyor mu, korkuyor mu, yoksa bir şeye mi takıldı? Kadın bakışıyla olay, ilişkiyi onarmak ve iletişimi güçlendirmek üzerineydi.
Sinirin Arkasındaki Gerçek
O gece yemek masasında konuşma devam etti. Mehmet abi öfkesinin aslında kaygıdan geldiğini itiraf etti:
– “Ben sana kızmadım oğlum, korktum. Bir şey oldu sandım.”
Emre ise babasının ses tonunu duyunca hissettiklerini anlattı:
– “Ben de kızgınlığını görünce sustum baba. Çünkü bana kızgın olduğuna inandım.”
İşte tam burada önemli bir noktaya geldik: Sinirlilik çoğu zaman doğrudan bir huy değil, bastırılmış bir duygunun maskesi olabiliyor. Kaygı, korku, hatta sevgiden doğan bir sahiplenme… Ama dışarıya yansıması öfke olunca, insanlar bunu “değişmez bir huy” gibi etiketleyebiliyor.
Hikâyeden Çıkardığımız Ders
Bu hikâyeden şunu anlıyoruz: Sinirli olmak illa ki değişmez bir özellik değil. Evet, bazı insanlar mizacı gereği daha çabuk parlayabilir. Ama iletişim, empati ve farkındalıkla bu parlamalar azalabilir. Mehmet abi fark ettikçe, Emre’ye öfke değil, kaygısını anlatmayı seçtikçe, evdeki hava da değişti.
Erkeklerin stratejik yaklaşımıyla “kurallarla önlem alalım” demesi değerli olabilir. Ama kadınların empati dolu bakışı olmadan o strateji kuru bir disipline dönüşür. Asıl denge, bu iki bakışın birleşiminde yatıyor.
Forumdaşlara Açık Sorular
Şimdi sizlere sormak istiyorum:
– Sizce sinirli olmak gerçekten değişmez bir huy mu, yoksa öğrenilen bir davranış biçimi mi?
– Çevrenizde “sinirli” diye tanımladığınız biri varsa, onun öfkesinin arkasında hangi duygular saklı olabilir?
– Erkeklerin stratejik bakışıyla kadınların empatik yaklaşımı birleşirse, öfke kontrolü konusunda nasıl bir yöntem ortaya çıkardı?
Son Söz: Hepimiz Aynı Masadayız
Mehmet abi, Ayşe abla ve Emre’nin hikâyesi aslında hepimizin hikâyesi. Hepimiz bir şekilde öfkeye tanıklık ediyoruz. Kimi zaman kendi öfkemize, kimi zaman başkasınınkine… Ama mesele öfkenin olup olmaması değil, onunla nasıl başa çıktığımız.
Sinirli olmak huy gibi görünebilir, ama bizler değişebilen, öğrenebilen varlıklarız. Belki de mesele, “Ben böyleyim” demekten çok, “Ben değişebilirim” diyebilmektir.
Şimdi sizden ricam, kendi hikâyelerinizi paylaşmanız. Sizce sinirlilik ne kadar huy, ne kadar öğrenilmiş davranış? Gelin bunu birlikte tartışalım, çünkü belki de en iyi cevaplar bu forumun içten sohbetlerinde saklı.